23 Ocak 2019 Çarşamba

Amsterdam Yarı Maratonu 2018.. XXX..

2013 yılında ilk defa yurtdışına çıkarken gittiğimiz ilk şehirdi Amsterdam. Bu süreçten sonra da yolumun en çok düştüğü şehir olmaya devam etti yurtdışında. Geçtiğimiz Ekim ayında ise ilk defa farklı sebeplerle! değil de koşmak ve bu şehirde bir hayalimi daha gerçekleştirmek için düşürdüm yolumu bu güzel şehire. Bundan önceki ziyaretim yine geçen sene Nisan ayındaydı ve koşu deneyimi olarak o zaman Vondelpark'ta 8km bir antrenman yapmıştım. Bu sefer de parkurum yine Vondelpark'tan geçecekti ama biraz acılı oldu bu deneyim.



2018 Barcelona yarı maratonundan sonra Runatolia'da koşacağım yarı maratonu sakatlık dolayısıyla 10 km yarışına çevirmiş, takvimime yarı maraton olarak 2019 Barcelona Yarı Maratonu ve 2019 Berlin Yarı Maratonu'nu almıştım. Bu süreçte de sakatlığımı daha makul bir seviyeye çekmeyi, bununla birlikte Barcelona'da istediğim sürede bitiremediğim parkuru hem daha hızlı hem de daha keyifli koşmayı planlamıştım. Amsterdam ise hiç hesapta yoktu. Bu süreçte çalışanı olduğum ve koşu takımında olmaktan büyük keyif aldığım Garanti Yatırım Koşu Kulübünde yıllık yarış takvimimizi oluştururken bir de yurtdışı yarış ekleyebileceğimizi gördük. Küçük bir araştırmadan sonra özellikle zamanlama ve lokasyon olarak bize en çok uyan Amsterdam Maratonuna katılmaya karar verdik. 



Özellikle yaz döneminde sakatlığı daha az hissetmek ve Ekim'e kadar hazır olabilmek için bir süre koşulara ara verdim. Daha çok kuvvet antrenmanlarına ağırlık verdim ve tüm konsantrasyonumu Amsterdam'da koşacağım yarı maratona çevirdim. Barcelona'da koştuğum 2.05.00 lik dereceden sonra bu yarışta kişisel hedefimi 1.50.00 civarında bir süreye koydum. Bu aralıkta başka yarı maraton koşmasam da Mayıs 2018'de İzmir'de koştuğum Wings For Life koşusunda arabaya tam 21,1 km de yakalanmıştım. Bu mesafeyi 1.51.30 gibi bir dereceyle yapmıştım. Dolayısıyla iyi bir hazırlık dönemi ve sakatlığı az hissederek hedef süreme ulaşmak çok da imkansız olmayacaktı. 



Tek dezavantajım kuvvetsel bazda iyi hazırlanmış olsam da yarıştan önce uzun mesafe antrenman yapmak için çok fırsat bulamadım. Uzun yarış koşamadım. Ama katıldığım Eker I Run 5km ve Geyik Koşularında koştuğum 4km yarışlarında kendi en iyi derecelerimi yaparak moralli bir şekilde Amsterdam yolculuğuna çıktım. Ayrıca bu süre içerisinde bisiklet aldım ve dayanıklılığı arttırabilmek için haftasonu uzun bisiklet sürüşleri yaptım. 



Bu hazırlık sürecinin ardından nihayet 20 Ekim sabahı geldi ve şirketten arkadaşlarım Erhan,Özden ve Kemal'le birlikte yola çıktık. Tabi Adım Adım Florya ekibinden Erhan, Zeynep, Mediha, Yasemin, Banu ve Pınar S. de bizden bir gün önce yola çıkmış ve yarışa katılmak için Amsterdam'a gelmişlerdi. Hem kalabalık hem de keyifli bir 4 gün geçireceğimiz kesin gibiydi. Öğleden sonra Museumplein yakınındaki otelimize yerleştikten sonra ilk işimiz hemen Maraton Fuarına gidip kitlerimizi almak oldu. Maraton fuarları her zaman heyecanlı ve motive edici oluyor. Yine farklı olmadı ve çıktığımda kendimi tam anlamıyla artık yarışa hazır hissediyordum.



Cuma ve Cumartesi geceleri Amsterdam'ın en hareketli, kalabalık ve gürültülü geceleri oluyor aslında ama ertesi gün yarış olduğu için Cumartesi gecesini yüzeysel bir tur, 1-2 bira ve çok geç olmadan otele dönüp uyuyarak geçirdik. Aslında yarı maraton 13:30 da başlayacaktı ancak sabah 10:00 da başlayacak 8 km koşusuna katılacak arkadaşlara destek olmak ve maraton fotoğrafları çekmek için erkenden uyanmamız gerekiyordu. Geceden kıyafetlerimi, göğüs numaramı ve ayakkabılarımı hazırlayıp her yarış öncesi yaşadığım heyecanı yaşayarak uyudum yine.



Yarış sabahı odadan çıkmadan iyi bir kahvaltı yaptık ve 8 km yarışı için yola çıktık. Ben yolda Olimpiyat stadına gitmek yerine Kemal ve Erhan'ı bırakarak Museumpleine geçtim. Rijksmuseum'un içinden geçen geçidi gören güzel bir yere hatta Amsterdam yazısının üzerine tırmanıp arkadaşlarımın fotoğraflarını çekebilmek için vaziyet aldım. Önce saat 9.00 da maraton start alıyordu. Yaklaşık 10 binin üzerinde maraton koşucusu geçti önümüzden. Ülkemizde maratonlara katılan sayısını düşündüğümüzde gün boyu sürecek muazzam bir organizasyon başlamıştı bu startla birlikte. Önce elit atletler geldi ve arkasından bitmek tükenmek bilmeyen onlarca ülkeden binlerce koşucu. Tam bir şölen havası. 



Tam maratoncular bitti derken 8 km startı da verildi ve yaklaşık 18.000 (on sekiz bin) koşucu daha önümüzden geçip gitti. Tabi bu sırada hem şirketten hem de Adım Adım Florya ekibinden de arkadaşlar teker teker geçtiler ve hepsinin fotoğraflarını yakaladım. Bu sabah maraton fotoğrafçılığı branşında da ilk deneyimimi yaşadım. Bence iyi de bir başlangıç yaptım sayılır. Koşmadığım bazı yarışlarda düşünebilirim ilerde. Neyse organizasyona dönersek yaklaşık 30 bin kişi koşusunu tamamladı ve artık sıra öğleden sonra koşulacak yarı maratona gelmişti. Heyecan da yavaş yavaş artmaya başlamıştı tabi ki benim için. Fotoğrafçılık görevimi tamamlayıp startın alınacağı Olimpiyat stadına doğru hareket ettim. 



Stada ulaştığımda ilk önce yarışlarını bitiren arkadaşlarımı tebrik ettim. Erhan, Kemal ve Özden'le buluşup Garanti Yatırım formalarımızla fotoğraf çektirdik. Daha sonra yarı maraton koşacak olan Pınar da bize katıldı ve start alanlarımıza doğru dağıldık. Start alanımız diyorum çünkü yurtdışında bu tarz ve kalabalık olan yarışlarda karışıklık yaşanmaması adına start sistemi için çok düzenli ve düzenleyici harika bir uygulama var. Daha yarışa kaydolmadan size hedef sürenizi soruyorlar ve bu verdiğiniz süreye göre de start alanları belirleniyor. Böylece yarışı 2 saatin üzerinde bitirmeyi hedefleyen bir koşucu hedefi 1.30.00 olan bir koşucudan daha önce koşuya başlayıp startta bir engel olarak karşısına çıkmaktan kurtulmuş oluyor. Her start alanının startı sırayla veriliyor ve böylece herkes yaklaşık olarak kendisiyle benzer hızda koşacak koşucularla birlikte başlıyor koşuya. Runatolia yazısında bahsetmişimdir koşunun ilk 1,5-2 km sini insanlar önümden çekilsin diye bağırarak, zikzaklar çizerek ve hızımı ayarlayamadan koşmak zorunda kalmıştım. Bizim organizatörlerimiz de benzer uygulamaları uygular diye umuyor olsam da bu seneki İstanbul maratonuna katılanlar daha bu konuda alınacak çok yolumuz olduğunun farkındadır. Neyse biz konumuza ve koşumuza dönelim artık. 



Yarı Maraton için de yaklaşık 15.000 koşucu hazırdı ve bu muhteşem ortamda yarış başladı. Genelde startla birlikte hızlı çıkarım yarışlarda ve ilk 2 km 5.00 pace altı koşarım. Ancak bu sefer öyle planlamamıştım ve yapmadım da. Genelde 5.00-5.30 pace arası giderek son 2 km ye kadar gücümü korumayı ve kalan mesafeyi de saate bakarak hedef sürem içerisinde bitirmeyi planlamıştım. Dizim genelde 7-8.km arası sorun çıkardığı için o mesafeye kadar hızımı korudum ve baktım sakatlığı fazla hissetmiyorum 10.km kadar devam ettim. Bu bölgede sıvı ve meyve takviyesi aldıktan sonra dizimi de yarım dk kadar dinlendirip koşuya devam ettim. 15.km ye kadar neredeyse hiç sorun yaşamadım ve her şey yolunda gidiyordu. Ne olduysa bu mesafeden sonra oldu. Kalflerimde ve hamstringimde ufak kramplar hissettim. Başlarda önemsemedim ancak 5.45-5.50 pace hıza kadar yavaşlamış olsamda kramplar artmaya ve bacaklarımda yayılmaya devam etti. Yarış içerisinde hedef süremi önce 1.55.00 daha sonra 2.00.00'a çıkarmış olsam da son 3 km neredeyse bırakın koşmayı yürüyerek dahi yarışı bitiremeyecek noktaya geldim. Yine de son metreleri düşünerek baya bir mesafeyi yürüyerek geldim. Stada yaklaştığımda son bir gayretle koşmaya çalıştım. Ancak bacaklarımdaki kasların her noktasına kadar kramp hissediyordum. 




Adım Adım Florya ekibinden arkadaşlarım beni stada girmeden hemen 100 mt önceki bir noktada destek için bekliyorlardı. Hatta onlar bana destek için bağırırken, video ve fotoğraflarımı çekerken ben 300 metre kala yarışı bırakma noktasına gelmiştim. Durup olduğum yerde bir 30 sn kadar dinlendikten sonra artık yarışı bitirmek için stada giriş yaptım ancak koşamıyordum. Yine de son düzlüğe kadar gücümü toplayıp güzel bir finish yapmak için depara kalktım ancak yine olmadı ve acılar içinde bitiş noktasını geçtim. O ana kadar özellikle son 3-4 km de psikolojik olarak kendimle çatışmış olsam da sonuçta vazgeçmemiş ve bir yarı maratonu daha 2.05.00 yani Barcelona ile aynı derecede bitirmiştim. 



O andan sonra biraz rahatlamaya ve bulunduğum ortamın keyfini çıkarmaya başladım. Erhan da yarışı benimle yakın saatlerde bitirdiği için saha içinde buluştuk. Fotoğraflar çekilip biraz da esneme yaparak vücudu rahatlattık. Tribünde ise hem şirketten hem de Adım Adım'dan arkadaşlarımız bol bol fotoğraflarımızı çekmiş sağolsunlar. Daha sonra madalyalarımız ve ikramlarımızı aldıktan sonra stattan çıkıp arkadaşlarımızla buluştuk. Ben derecemi madalyama işlettim ve dinlenmek için otele doğru yola çıktık. Otele giderken tabi ki zafer birasını almayı unutmadık. İstediğimiz gibi olmasa da büyük bir sağlık sorunu olmadan yarışı bitirmiş olmak günün en keyifli anıydı. Her yarışın kendi içinde bir hikayesi var ve Amsterdam belki iniş-çıkışları en çok yaşadığım yarış olarak anılarımda yerini aldı bile. 



Yarışın ertesi günü arkadaşlarla Edam, Volendam ve Marken turu yaptık. Bu kasabalar Amsterdam'a otobüsle yarım saat uzaklıkta olmasına rağmen sakinliği, atmosferi, manzaraları ve kanallarıyla bizi çok etkilediler. Bu kasabalara ulaşmak için Centraal Station arkasından kalkan otobüsler var. 10 euro karşılığı bir otobüs bileti alıyorsunuz ve gün boyunca geçerli olan bu biletle bölgedeki tüm kasabaları gezebiliyorsunuz. Oraya kadar gitmişken de Edam peyniri almadan dönmüyorsunuz tabi ki. Ben pesto soslu olanından almıştım şarabın yanında harika gidiyor. 



Amsterdam yolculuğumuz burada sona eriyor ve Amsterdam'dan çok güzel anılarla dönüyoruz İstanbul'a. Bir sonraki yarı maraton deneyimim yine Barcelona'da olacak 2019'da. Bu sefer artık 1.50.00 hedefe ulaşmak için daha çok çaba sarfedeceğim. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...