1 Kasım 2019 Cuma

Cappadocia Ultra Trail (CST) 2019.. Sinem'in Hikayesi..

Herkese selaam :) Bu sefer Semih yok. O'nun blogunu sadece bu yazı için ödünç aldım. Daha doğrusu verdiğim mücadeleden dolayı bana "Kapadokya senin yarışın oldu. Sen yazmak ister misin?" deyince bende şaşkın bir şekilde "Tamam" dedim. Ben kim miyim? Bunu aşağıda açıklayacağım:) Semih kadar güzel yazamayabilirim ve sadece kendi yaşadıklarımı anlatabilirim. Çünkü ben patika tecrübesi az amatör bir koşucuyum. 



Gelelim efsunlu yer Kapadokya'ya. Buradaki eşi benzeri olmayan doğal güzelliğin içinde koşmak, koşarken Kapadokya'yı izlemek ve keyif almak için her sene bu yarışa gelebiliriz. Biz Semih ile bu yarışı tam bir sene öncesinden planladık ve kayıtlar açılır açılmaz kayıt olduk. Salomon Cappadocia Ultra Trail, Türkiye'nin en büyük ve uluslararası ultra maratonu. Aynı zamanda dünyada Ultra Trail World Tour kapsamında koşulan sadece 20 yarıştan biri.



Kapadokya'ya gideceğimizi söylediğimiz zaman daha önceden giden herkes "Çok beğeneceksiniz. Parkur da organizasyon da şahane." demişti. Öncelikle organizasyon çok iyi planlanmış, herşey düşünülmüş ve ayarlanmış. Bu nedenle biz de dahil konuştuğumuz herkes hem organizasyondan hem parkurdan memnun bir şekilde hiçbir sorun yaşamadan evine döndü. 



Uçak biletlerimizi Kayseri Havalimanı'na Cuma akşam gidiş ve Pazar akşam dönüş olarak aldık. Ancak önümüzdeki sene kesinlikle Cuma sabahtan gitmeyi düşünüyoruz. Çünkü çok güzel bir etkinlik ortamı var. Tanıdıklarınızla ve tecrübeli koşucular ile sohbet etme imkanı, makarna partisi, ortama uyum sağlama, çevreyi tanımak önemli. Zaten çoğunluk da bu şekilde gelmiş Kapadokya'ya. Bizim için de tecrübe senesi oldu bu sene.



Kayseri Havalimanı'na iniş yaptığımızda burada bizi bekleyen servisler vardı. Zaten kayıt olurken uçuşunuza göre servis saatlerini giriyorsunuz ve buna göre bir ayarlama yapılıyor. Neredeyse hiç beklemeden kitlerimizi almak ve otele yerleşmek için Ürgüp'e doğru yola çıktık. Yaklaşık 40-45 dakika sonra Ürgüp'te idik. Kitlerimizi almamız için geç saate kadar organizasyon dağıtıma devam etti. Zorunlu malzemeleri gösterip kitlerimizi aldık. Daha sonra servis bizi otelimize götürdü. 



Saat 00:00 civarı Dinler Otel'de idik. Seneye de kısmet olursa burada kalmayı düşünüyoruz. Çünkü otelden çok memnun kaldık. Yarış alanına yaklaşık 1 km uzaklıkta. Uykumuzu yeterince almamız gerekiyordu. O nedenle hemen yarış kıyafetlerimizi ve malzemelerimizi hazırlayıp uyuduk. Yarış sabahı koşuculara özel kahvaltı 05:00'te başlıyordu. Biz 38k koşacak olanların yarışı 10:00'da başlayacaktı. Ancak 119k ve 63k koşacak olanların yarışı sabah 07:00'de start alıyordu ve bizim otelde kalanların çoğu 63k ve 119k koşacak olanlarmış. Biz de saat 07:00 civarı hafif bir kahvaltı yapıp kıyafetlerimizi giyindik ve çantamızı hazırladık. 



Çantamızda neler vardı? Toplamda 6 adet jel aldık. 3 adet Semih ve 3 adet benim için. Her ikimizin de çantasında 1 litrelik su kabı vardı onları doldurduk. Semih ayrıca 250 ml lik su matarasını da doldurdu. Ben unuttuğum için dolduramadım ama olsaydı kramp problemim olduğu için magnezyumlu su yapacaktım. Bunu unutmak ile hata ettim. Ben 10 adet hurma aldım. Semih kendi payını da bana verdi :) 4 adet yara bandı aldım ancak almaktan ziyade ayak parmaklarımı kesinlikle bantlamam gerekirdi. Bunu ciddiye almadım ve hasar gördükten sonra 2.cp de bantlamak zorunda kaldım. Ama o saatten sonra hiçbir işe yaramadı maalesef. İkimiz de birer adet yağmurluk aldık, cep telefonlarımızı aldık ve start alanına doğru yola koyulduk. 



Alana geldiğimizde direkt Pt Akademi standına gidip biraz masaj yaptırdık. Benim calfimde Semih'in ise dizinde bir takım sıkıntılar olduğu için buradaki masaj iyi geldi. İbrahim'e ayrıca teşekkür ederiz yarış bittikten sonra da özellikle benimle çok güzel ilgilendi :) Daha sonra İzmir'den gelen canımız Murat ile buluştuk. Fotoğraf çekildik, ısındık, insanlarla son muhabbetlerimizi ettik, birbirimize başarılar diledik.  Semih daha hızlı koşacağı için ön tarafa doğru geçti. Geçerken de "Seni finishte bekliyor olacağım." dedi. 



Herkesin hedefleri farklı. Benim bu yarış için hedefim sadece bitirebilmek ve keyfini çıkarmaktı. Herhangi bir süre hedefim yoktu. Çünkü daha önce ne bu kadar uzun koşmuştum ne de bunun için yeterli miktarda trail antrenmanı yapmıştım. Salomon Running ve Columbia Montrail koşu grupları ile 4-5 kez trail antremanına gittik. Ancak yaptığımız antrenmanlar genellikle 15-20k civarı idi.



Yarıştan önce birçok insandan taktikler aldım. Herkes mesafe uzun olduğu ve ilk defa bu mesafeyi koşacağım için yokuş çıkarken yürümemi tavsiye etti. Tabi ki antrenmanlı olup koşarak yada jog atarak çıkanlar var. Ancak bu uzun trail koşularının en önemli kurallarından biri. Çünkü yokuşu koşarak çıkmaya çalışmak hem nabzımı yükseltecekti hem de enerjimi erken harcamama neden olacaktı. Yarışın sonlarına doğru fazlaca güce ihtiyacım olacaktı. Yarış başlamadan önce o kadar heyecanlıydım ki nabzım bir miktar yükselmişti bile. 



Saat tam 10:00'da start çizgisinden geçtik. İlk 100 metre Murat ile beraber çıktık. Ancak sakatlığından dolayı yavaş gitmesi gerekiyordu. Ben ondan koptum ve biraz hızlandım. Zaten yarış başladıktan hemen 200-300 mt sonra bir yokuş var. Yarışın başı olmasına rağmen birçok insan gibi burayı hızlı adımlarla yürümeyi tercih ettim. Ancak seneye bu ilk yokuşu yürümeyi düşünmüyorum. Çünkü bir km sonra dar bir patika var ve herkes tek sıra halinde gitmek zorunda kalıyor. Önünüzde fazla insan olunca da haliyle çok fazla zaman kaybediyorsunuz. Semih gibi start verilirken önlerde başlamak daha mantıklı.



Bahsettiğim patikaya çıktığınızda Kapadokya'da asfalttan çıkıp koşmayı beklediğiniz zemin ve doğal güzellikler başlamış oluyor. Ben yarışı kendi adıma 3'e böldüm. Aslında yarış kendi doğasında da üç parça dizayn edilmiş. 11.km İbrahimpaşa 1.cp noktası, 24km'de Göreme 2.cp noktası ve finishe kadar 14km süren asıl yarışın başladığı (zorlandığım ve acı çektiğim o muhteşem) son bölüm. İlk 11k gücüm yerinde, enerjim sağlam, karbonhidrat rezervlerim dopdolu, mükemmel bir şekilde etrafı izleye izleye keyif alarak koştum.



Aslında parkurun ilk bölümü tırmanış ağırlıklıydı ancak etrafınızda öyle bir güzellik var ki bir bakmışsınız 10 km bitmiş bile. 10 km'nin sonlarına doğru karşımıza köyün çocukları ve orada yaşayan insanlar çıkıyor ve alkışlıyorlarİlk check pointe geldiğimde hemen çantamdaki 1 litrelik su kabında azalan suyu tazeledim. Küçük bir muz parçası yedim. Jelimi içtim ve burada oyalanmadan çıktım. İlk bölüm benim için bitmişti. Kendimi resetledim ve sanki yarışa yeni başlıyor gibi başladım. 



Buradan sonra bir müddet daha çıkış vardı. Ondan sonrası 2.cp ye kadar uzun ve sert bir inişti. İniş nabız ve güç olarak sizi zorlamıyor ancak buradaki iniş o kadar sert ve dikti ki ayaklarıma çıkıştan daha çok zarar verdi diyebilirim. Yanlış ayakkabı seçimimden ve parmaklarımı bantlamamış olmamdan dolayı ayaklarım çok fazla darbe aldı. Göreme'ye 1 km kala kramp girdi ancak zaten yokuş olduğu için yürüdüm. Saat 13:30 da ikinci kontrol noktasına gelmiştim. 



Cp ye girer girmez gönüllülerden biri bana yardımcı oldu. İstasyonların içindeki imkanlar ve gönüllüler gerçekten çok iyiydi. 2.cp'de yaklaşık bir 15 dakika vakit geçirdim. Aslında fiziki yorgunluk açısından sıkıntım yoktu. Gücüm de vardı ama tırnaklarım çok feci durumdaydı. Korkarak çoraplarımı çıkardım. İki başparmağım da morarmıştı. Ayaklarım inişte sürekli öne gitti ve darbeden dolayı parmaklarıma zarar verdi. Bantladım ve çoraplarımı tekrar giydim. Biraz esneme yaptım çünkü son bölümde kramplar beni rahat bırakmayacağının sinyallerini vermişti. Bir şeyler yemem gerekiyordu ancak midem o kadar çok bulanıyordu ki ne jel içebildim ne hurma yiyebildim. Sadece soda içtim. 4-5 parça limon üzerine tuz ve çok az patates yedikten sonra biraz daha dinlenip çıktım. 



Burada dinlenirken Semih'e 2.cp de olduğumu, hiç yorulmadığımı ve son 14 km böyle devam edersem yarışı 5:30 saatte bitirebileceğimi yazdım. Ancak Semih bana son bölümün biraz daha sert olduğunu, kendisinin bile yürüdüğünü ve yorulursam çok kasmadan devam etmem gerektiğini vurgulayan aynı zamanda da moral veren bir mesaj yazdı. Sonra ne demek istediğini çok iyi anladım :) 



Son bölüm benim için tam bir faciaydı. 2.cp'den çıktıktan yaklaşık 2 km sonra kramp girdi. Ben koşmaya çalıştıkça kramplar ilerledi. Dizimin arka kısmına kadar ağrı yapmaya başladı ve artık koşamaz hale geldim. Son bölüm sert çıkış, teknik inişler şeklindeydi ve gerçekten zordu. Yokuş çıkarken zaten yürüyordum ancak inmek canımı o kadar acıtıyordu ki finishe kadar yokuş tırmanmaya razıydım. Bir kitapta okumuştum. Yapılan bir araştırmaya göre yarışı yarıda bırakanların %80'i yokuş inmeye dayanamadıkları için yarışı bıraktıklarını söylemişler. Ama ben zaten 2.cp'den çıkarken başıma bunların geleceğini biliyordum. Buna rağmen bırakmayı hiç düşünmedim. 



Koşmaya çalışıp acıdan ve kramplardan dolayı koşamayınca hırsımdan bir süre ağladım. Midem çok bulanıyordu. 2.cp'de yediklerim ile duruyordum. Ne jel içebildim ne de hurma yiyebildim. Sadece su içiyordum. Artık tırnaklarımda hissettiğim batma ve calfimin sertleşmesinden dolayı dizimin arkasındaki ağrı o kadar kötü durumdaydı ki yürümek bile bir insana bu kadar acı verebilirdi gerçekten. Son 4 km kalmıştı. Semih aradı. Onunla konuşurken de ağladım. Haliyle panik olmuş ve beni karşılamak için yola çıkmış. 38 km'yi bitirmiş ve yorgun olmasına rağmen son 2 km kala beni almaya gelmişti. Yarışın sonunu beraber koştuk. 



Son 1 km de desteklemek için bekleyen Bakiye Duran hocayı gördük. Herkesi tek tek karşılıyor ve moral veriyordu. Semih'e "Kapmışsın fıstık gibi kızı valla iyisin." deyip yüzümü güldürdü :) Sonra bir baktım finish tabelası, yanımda Semih, finishte Murat. Aklımda Yasemin ve Dilek'in acı geçecek ama bitirince kendinle gurur duyacaksın lafı. Telefonumda Selma’nın, Dilara’nın, Utku’nun, Murat’ın, Zeynep’in, Cem hocam’ın destek mesajları. Artık bitti dedim derin bir nefes aldım ve finishe gülerek girdim :)



Ve artık Cappadocia Ultra Trail 38k finisherıydım. Murat'a sarıldım ilk. Helal olsun sana dedi beni bir sarstı önce :) Sonra Semih geldi. "İnatçı keçi seninle gurur duyuyorum başkası olsa çoktan bırakırdı." dedi :) 



Sonuç olarak; kendimize bazı dersler çıkardık. Kesinlikle böyle uzun bir koşu için güzelce hazırlanmak gerekli. Parkur zor, mutlaka ki herkes zorlanıyor ancak parkurun koşulabilecek her yerinde koşup mutlu ve keyifli bir şekilde bitirebilmek çok önemli. Trail antrenmanı olarak çok fazla antrenman yapamadık ama çapraz antrenmanların da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü şuan kas ağrım yoksa, ayaklarımdaki deformasyon dışında sağlıklı isem bunu yüzmeye borçluyum. Yüzmek kesinlikle beni fazlasıyla güçlendirdi. 



Ve son olarak şunu da söylemek istiyorum. Ne kadar yorulacağımı, acı çekeceğimi, ne derece fiziksel, ruhsal ve duygusal zorluklarla karşılaşacağımı bile bile cesaret ettim. Bunlara karşı yarıştım. Çünkü kendi sınırlarımı görmek istedim. Bunu yapmasaydım kendi sınırlarımı aşamazdım. Ne kadar uzun koşabileceğimi, ne kadar dayanıklı olduğumu bilemezdim. Nereye kadar sağlıklı kalabileceğimi de bilemezdim. Şimdi bunu biliyorum ve buna göre nasıl antrenman yapmam gerektiğini de biliyorum. Ben ne istediğini bilen, istedikleri ve hedefi doğrultusunda emek veren, acıya rağmen asla pes etmeyen ve bütün zorluklara meydan okuyan güçlü bir kadınım. Ben Sinem :) 

Seneye daha kalabalık bir kadro ile yine orada olacağız.

Okuduğunuz , vakit ayırdığınız için teşekkür ederim

1 Ekim 2019 Salı

Çeşme Weekend 2019.. Berlin’de Gelmeyen Çeşme’de Geldi..

İnsan doyumsuz bir varlık. Ne hayalleri bitiyor ne de hedefleri. Her zaman üzerine bir yenisini yada daha da iyisini koyabilmek için uğraşan bir mekanizma. Hele de benim gibi kafayı sporla bozmuşsa işi zor tabi ki. Yeni bir yarış, yeni bir zemin, yeni bir spor..




Bilenler vardır, koşuyu oturttuktan sonra gözümü triatlona diktim. Şu an ana hedefim 2 sene içerisinde Half Ironman (1,9km yüzme 90 km bisiklet 21,1km koşu) bitirebilmek. Bu amaçla da geçen sene bu zamanlarda ilk yol bisikletimi almıştım. Ama tabi ki esas sıkıntım bisiklete binebilmek değil. Bisiklet, koşu gibi uzun sürüşlerle ve kondüsyonla aşılabilecek bir spor. Zaten mükemmel olmasam da nispeten bisiklette de bir seviyeye oturttum kendimi. 




Gerçek sıkıntım yüzmeye geldi sıra. Evet çocukluğumuzdan beri yüzüyoruz bir şekilde ama ona yüzme değil de denize yada havuza girme diyelim aslında. Mevzu mesafe yüzmeye geldiğinde ne kollarımda derman kalıyor ne de ciğerimde nefes. Sanki hiç beceremeyeceğim bir branş gibi geliyordu. Buna rağmen Sinem de benim aksime gayet iyi yüzüyor sadece teknik olarak ufak tefek eksikleri vardı. Onu da o branşta yarışlara sokmak ve seneye beraber triatlon yapmak istiyorduk.




Bu bağlamda ne yapabiliriz diye düşünürken harika bir yarış geldi önümüze: Çeşme Weekend.. Cumartesi sabahı Aya Yorgi koyunda 1500 metre yüzme, Pazar sabahı da 5-10-21km kategorilerinde Çeşme'de başlayıp yine Aya Yorgi koyunda biten bir haftasonu şöleni. Sinem koşmaktan ziyade yüzmeye odaklanmışken ben de Pazar yarı maraton koşmayı düşünüyordum. Sonra neden ben de yüzmüyorum diye düşünmeye başladım. Yarışın süresi 75 dakikaydı ve sanırım bitirebilirim diye hesaplayıp kayıdımı kombine (yüzme+koşu) olarak yaptırdım. Zaten hikaye de buradan sonra başlıyor. 




Hayatında 800 metrenin üzerini hiç yüzememiş -onda da zaten nasıl yüzdüğümü bir ben bir Allah biliyor- bir adamın 1,5 ay içerisinde nasıl 1500 metre yüzeceğini herkesten çok ben merak ediyordum. Sinem için de kürsü hedefi koymuştuk bu arada. Yani ikimiz için de hedef bir yarış haline geldi bir anda organizasyon. Ancak kendi başımıza da altından kalkabileceğimiz bir şey değildi. Hazırlanmak gerekiyordu. 




Başta Anadolu yakasında olmak üzere yüzme kursları bakmaya başladık. 1-2 alternatif üzerinde konuşurken Sinem Yüz-Bin-Koş triatlon kulübünden Axa hoca ile irtibata geçti ve bir Pazartesi akşamı Kalamış'ta ilk antrenmanımıza gittik. O akşam bizim için milat olmuş olabilir. Sinem zaten iyi yüzüyor onun geliştirmesi gereken bir tekniği varken benim bu yaşımda sıfırdan bir teknik oturtmam gerektiği ortaya çıktı bir kez daha. 




Yüzme suda ne kadar çok vakit geçirip ne kadar rahat olursanız o kadar hızlı geliştirebileceğiniz bir spor branşı. Ben bunu yaşayarak öğreniyorum. 2. antrenmanda Bahar hoca ile tanıştık. Yarışa kadar olan dönemde de o hazırladı beni. Sinem ise Oleg hoca ile daha üst bir yüzme grubunda çalışmaya devam etti. Bahar hocaya kesinlikle en başta teşekkür etmem lazım. Sona bırakmaya gerek yok. Her geçen gün kendimi geliştirmem de uyarıları ve yaklaşımıyla çok destek oldu. Hala devam ediyoruz tabi ki ama yarışa kadar olan her hafta kendi adıma üzerine biraz daha koydum. Bunda benim de hırslı olmamın ve bir an önce gelişmek için inat etmemin etkisi büyük tabi ki.




Koşu tarafında ise antrenmanlar tam gaz devam ediyordu tabi ki. Çeşme'den önce son antrenmanı İstanbul'u Koşuyorum Caddebostan etabında yaptım ve gayet hızlı bir yarış koşarak 10,3km'yi 44:30 da bitirip eski hızıma da geri kavuştuğumu görmüş oldum. Bunun yanında nabız antrenmanları, Adidas Runners ile interval antrenmanları ve Salomon Trail grubu ile ormanda çalışmalara devam ettim. Yani hem yüzme hem de koşu olarak Çeşme'ye hazır ve formda geldiğimi söylemeliyim.




20 Eylül Cuma akşamı ben, Sinem, Utku, Dilek ve Yasemin İstanbul'dan yola çıktık. Çeşme'de ise Murat bizi karşılayacaktı. Cumartesi yüzme 12:00 de olduğu için biraz rahattık ama amacımız erken gidip gece dinlenmek ve sabaha dinç uyanmaktı. Bu arada Utku, Sinem ve ben yüzecektik sabah. Utku'nun da ilk yarışı olduğu için bize de motivasyon olması için ortaya bir iddia koyduk. Kim kaybederse herkese 2 şişe şarap ısmarlayacaktı. Murat için de ilk yüzme deneyimi olacaktı aynı zamanda. İstanbul'dan çıkarken yağmur bizi zorlasa da gece 1:00 sularında Çeşme'de olduk ve gider gitmez de uyuduk zaten.




Sabah erken kalkıp önce Çeşme Marina'da kahvaltı ettik. Sonra yarışın yapılacağı Çeşme Paparazzi Beach'e geçip yarış öncesi hazırlıklarımızı yapmaya başladık. İlk defa bir yüzme yarışına katılacağımız için hem ben hem de Sinem baya heyecanlıydık. Hem O'nun derece yapmasını istiyorduk hem de kendi adıma 1500 metre nasıl geçer diye de ayrı bir heyecan içindeydim. Saatler yaklaştı mayomuzu, bonemizi taktık, kollarımıza numaralarımızı yazdırdık ve artık start çizgisindeydik. Sinem'i daha öne yolladım ben ise arkadan çıkış yapacaktım. Neticede bir derece değil en sağlıklı şekilde bitirme hedefim vardı sadece. 




Yarışın ilk açıklanan parkurunda koyun içinde başlayacak yarış büyük bir üçgen yapıyor, bir miktar koyun dışına çıkıyor ve yine aynı yerde sona eriyordu. Ancak haftasonu çok fazla rüzgar olduğu ve açıkta deniz fazla dalgalı olduğu için parkur değişti. Koyun içinde iki tur atacağımız yeni bir üçgen çizildi. Koyun içinde deniz sakin ve tertemizdi. Bahar hoca bana yarıştan önce biraz nabzımı yükselterek başlamamı, sakin ve rahat olmamı öğütlemişti. Bu sebeple ısınmayı yaparken de biraz nabzımı yükselttim. Start alacağım grubun en arkasına geçtim. Çünkü önde birbirilerini ezen bir toplulukla başlama fikri hiç cazip değildi. Ve start verildi..




Arkadan çıkıp yarışa başladım. Eğer hızlı çıkarsam başıma ne geleceğini bildiğim için oldukça sakin kulaç atarak başladım. Yarışın başında biraz heyecanlıydım ama metreler geçtikçe heyecanım azalıp yarışa kaptırdım kendimi. İlk dubaya gidene kadar hiç durmadım. Tam yorulmaya başladığımı hissettiğim anlarda kafamı kaldırıyor ve etrafımdaki herkesin durmadan kulaç attığını görüyordum. Bende durmamalıydım o zaman. Bu şekilde ikinci dubayı da döndüm ve gayet rahat bir şekilde ilk turu bitirdim.




İlk turun bitişinde parkur gereği sahile çıkıp çip halısından geçtikten sonra ikinci tur başlıyordu. O dakikaya kadar saatime hiç bakmamıştım. Halıyı dönüp tekrar kulaç atmaya başlarken gözüm saate takıldı ve ilk turu 17 dk da dönmüştüm. Bu benim gibi çaylak ötesi bir yüzücü adayı için çok iyi bir dereceydi. Tekrar kulaç atmaya başladım ve yine ilk dubaya kadar hiç durmadım. Dubanın olduğu yer sığ olduğu için orda ayağımı yere basıp 2 sn kadar nefes aldım ve devam ettim ikinci dubaya kadar. Artık son dönüşe gelmiştim ve yorulmuştum da tabi ki.




İlk turdaki kadar hızlı olamayacağım kesindi. son düzlükte bir miktar dinlenerek geldim tabi ki ama yine de çok zaman kaybetmemeye çalıştım. Artık son metrelere giriyordum. Çok eğlenceli ve çok heyecan vericiydi bu metreler. Sinem benden önce bitirmiş olmalıydı yarışı. Ama Utku'yu merak ediyordum tabi. Ne de olsa iddia vardı aramızda. Yorulmuş da olsam sahile çıktım ve büyük bir mutlulukla bitirdim yarışı. Gerçekten kendimi çok iyi hissediyordum. Biraz nefesimi topladım ve yukarı çıktım.




Sinem benden önce bitirmişti onla sıkı bir şekilde sarıldık. Utku da bitirmişti malesef :) Centilmence tebrik ettim tabi ki. Biraz daha kendime geldikten sonra Murat'ı karşılamak için finishe geri dönüyordum ama Murat da hedeflediği sürenin üzerinde keyifli bir şekilde bitirmişti yarışı. Daha sonra da sonuçları almak için ekranın oraya geçtik. Sinem başta yaş grubu 1.si gözüküyordu ama süreler sıralandıktan sonra küçük bir farkla kendi grubunda 4.lükle bitirmiş oldu yarışı. İlk yarışında aldığı derece önümüzdeki yıllarda sıkı bir yüzücü geldiğinin kanıtı. Çalışmaya devam..




Yarış sonrası Paparazzi Beach'te dinlenmeye devam ettik. Yasemin yine challenge katılıp bu sefer Polar saat kazandı. Biz bira içip yorgunluğumuzu attık ve akşam üzeri önce Alaçatı'ya gidip efsane bir dondurma yedik. Sonra evde dinlenip yine Çeşme'ye döndük ve Utku'ya ufak bir doğumgünü süprizi yaptık. Ertesi sabah yarı maraton koşacağımı düşünürsek çok geç kalmadan eve döndük ve vakitlice uyumayı tercih ettim.




Sabah erken kalkıp yarışın başlayacağı Çeşme'ye geldik. Bu sene üç yarı maraton koştum. Barcelona'da 1.41:58 yapmıştım. En iyi derecem de buydu. Berlin'e o kadar hazırlanmama rağmen yarış istediğim gibi gitmemiş ve bu derecenin üzerine çıkamamıştım. Ondan sonra da başka yarışlar koşmama rağmen yarı maraton mesafesi koşmadım Çeşme'ye kadar. Parkur hem yükseklik kazanımı fazla bir parkur olduğu için hem de rüzgar beklenenin üzerinde olduğu için ne hedef yarışımdı ne de bir PB beklentim vardı. 




Ama Tuz Gölü yazısında da belittiğim gibi bu yaz hazırlık bakımından çok dolu geçmişti. Karşılığını Tuz Gölü'nde almıştım. Hatta daha 2 hafta önce İstanbul'da da çok iyi bir 10k koşmuştum. Önümüzde de çok çetin bir takvim olduğu için çok hazırlıklı geldim Çeşme'ye. Güzel bir antrenman olacaktı. Ama içten içe de bir yaş grubu kürsüsü neden olmasın diye de içimden geçiriyordum.




Ayrıca şirketimiz Garanti Yatırım'da buraya gelmemiz için bize destek olmuştu ve takım halinde buradaydık. Yarış sabahı Erhan, Kemal, Gülpınar ve Tevfik de bize katıldı. Erhan benimle birlikte yarı maraton koşacaktı diğer arkadaşlar da 10 km parkurunda yarışacaktı. Sabah ısınmamızı yaptık fotoğraflarımızı çekildik ve start noktasında yerimizi aldık. 




Yarışa temkinli başladım ama yine de çok yavaş başlamadım. İlk 2 km 4:33 sonraki 2 km ise 4:50 pacelerle koştum. Bu arada önümde de iyi bir triatloncu olan Duygun hoca koşuyordu. Çaktırmadan arkasından devem ettim uzun bir süre. Çok agresif koşmadığı için hem nefesimi kontrol ettim hem de kendimi yormadan 10-12km kadar peşinden gittim. 9-10.km lere kadar rüzgar çok rahatsız etmedi hatta biraz arkadan da vuruyordu diyebilirim. Bu mesafeye kadar yokuşlarda çok rahatsız etmedi haliyle. 




9-10.km arasında Çiftlikköy'ü geçtikten sonra dönüş noktası. Yarış burada başladı diyebilirim. Giderken arkamızda olan rüzgar tamamen denizden ve yüzümüze esmeye başladı. 10-12.km arasında hem çıkış hem de iniş vardı ama hızlanmak mümkün olmuyordu rüzgardan. İyi bir dayak yiyorduk rüzgardan. Yine de 13.km ye kadar 5 pace üzerine hiç çıkmadım. Hatta PB derecemin de baya bir altında gidiyordum. Ne olursa olsun yarış psikolojisi başka. Baktım iyi gidiyorum zorlamaya başladım kendimi. 




13.km de yarışın en tatlı! yokuşu vardı. Burayı da yavaşlayarak ancak hiç durmadan geçtim. Biraz daha tırmandıktan sonra iniş başladı ama yine de hızlanmak mümkün değildi rüzgardan. Çeşme merkeze yaklaşana kadar da rüzgardan nasibimizi almaya devam ettik. 15-16-17.km ler de bu mücadeleyle geçti. 




Tam Çeşme'ye geldik oh be derken tabi ki yokuşlar başladı. Önce boydan boya Çeşme Merkez'i tırmandık sonra da sıra Aya Yorgi'ye dönen yoldaki yokuşa geldi. 19.km de insafsızlık bu yokuş. Devebağırtan yokuşu gibi bağırttı bizi bitene kadar. Bir ara 1.40:00 altında tempoyla gidiyordum aslında ama yokuş hızımı kesmesine rağmen yine PB derecesinden sapma olmaması için zorladım kendimi. Yokuş bitip sapağı koya döndükten sonra zaten artık son 1 km ye girmiştik. Buradan sonra artık keyfini çıkarma zamanıydı. Sıcağa, rüzgara ve yokuşlara rağmen Berlin'de gelmeyen PB Çeşme'de geliyordu ve geldi de: 1.41:12 ile 46 saniye geliştirmiş oldum.




Çeşme Weekend benim için inanılmaz derece ve ilklerle dolu bir haftasonu olmuştu böylece. Sinem'le buraya gelirken çok hazırlandık özellikle yüzme tarafını başarabilmek için. Ama iki gün arka arkaya en azından benim için bu kadar zor iki parkuru böyle güzel derecelerle bitirmek çok büyük moral oldu. İnsanın emeğinin karşılığını alması gelecek yarışlar ve hedefler için büyük motivasyon. 




Biz yarış sonrasına dönelim. Önce Sinem'i buldum beraber foto çekildik. Sonra denize girip biraz kaslarımı rahatlattım. Sonra da fizyoterapist ekibine emanet ettim kendimi. Sağolsun fizyoterapist arkadaşlar iki gün boyunca çok ilgilendiler bizimle. Hem yüzmeden sonra kasılan kanat bölgemin açılmasında hem de yarı maraton sonrası bacaklarımdaki büyük kas gruplarının rahatlaması için destekleri çok önemliydi. Teşekkür ediyorum kendilerine tekrar.




Gelelim günün asıl süprizine. Yarış bittikten yarım saat sonra biralarımızı alıp Paparazzi'de sahile çöktük. Dinlenme zamanıydı artık. Şirketten arkadaşlar başka planlar da yapmışlar. Erken ayrılmak istediler. Keşke kalsalardı ama bende olacaklardan habersiz izin verdim gitmelerine. Onlar gittikten sonra yaklaşık yarım saat içinde ödül töreni başladı. Genel klasman ve yaş gruplarında dereceye giren yarışmacılar ödüllerini aldılar. Bir de takımlar kategorisi yapılmış. 




Ben gelirken acaba demiştim ya yaş grubu falan. Çok iyi atletler gelmiş İzmir'den. PB yapmama rağmen benim derece genelde 25. yaş grubunda ise ancak 14. olabildi. O yüzden ödül törenine çok kulak kabartmamıştım. O ara takım kategorisi falan denince bir dinliyim dedim. 3.lük ödülü için "Garanti Yatırım" anonsu yapıldığında yerimden nasıl zıplayıp kürsüye çıktım bilmiyorum. 21k kategorisinde takım olarak 3. olmuştuk. Diğer arkadaşlar ayrıldığı için ödülü tek başıma aldım. Ancak keşke hep birlikte alabilseydik çok daha keyifli olurdu. Tam sahneden indim yerime geçiyordum 10k kategorisinde yine 3.lük için anons edildik tekrar kürsüye koştum. Ödüle doymuyordum nerdeyse =)




Artık saat 15:30 falandı ve dönüş vakti de geliyordu. Çeşme-İstanbul arası düşünüldüğü kadar kısa değil bence. Önce yemek yedik sonra da yola çıktık. Gelişimizin aksine dönüş yolculuğu çok daha rahat ve keyifli geçti. Gece 12 gibi herkesi evine bırakmış ve eve dönmüştüm. Yorgunluk hiç umrumda bile değildi. 




Son olarak bu güzel organizasyona da bir paragraf açalım. Macera Akademisi yarışlarını genel olarak seviyorum zaten. Yine ufak tefek aksaklıklar dışında mükemmel bir organizasyon oldu. Gerek yüzme gerek koşu etapları, Paparazzi'nin yarışmacılar tarafından kullanılması, ikramlar, tshirtler hepsini çok beğendik. Murat, Uğur ve diğer arkadaşlar bu işi çok kaliteli yapmaya devam ediyorlar. Emek veren herkese teşekkürler. Seneye de yerimizi ayırtın şimdiden =)




Ve en son olarak kardeşim Murat tabi ki. İyi ki varsın kardeşim seviyoruz seni :)

Münih'te görüşmek üzere...