1 Kasım 2019 Cuma

Cappadocia Ultra Trail (CST) 2019.. Sinem'in Hikayesi..

Herkese selaam :) Bu sefer Semih yok. O'nun blogunu sadece bu yazı için ödünç aldım. Daha doğrusu verdiğim mücadeleden dolayı bana "Kapadokya senin yarışın oldu. Sen yazmak ister misin?" deyince bende şaşkın bir şekilde "Tamam" dedim. Ben kim miyim? Bunu aşağıda açıklayacağım:) Semih kadar güzel yazamayabilirim ve sadece kendi yaşadıklarımı anlatabilirim. Çünkü ben patika tecrübesi az amatör bir koşucuyum. 



Gelelim efsunlu yer Kapadokya'ya. Buradaki eşi benzeri olmayan doğal güzelliğin içinde koşmak, koşarken Kapadokya'yı izlemek ve keyif almak için her sene bu yarışa gelebiliriz. Biz Semih ile bu yarışı tam bir sene öncesinden planladık ve kayıtlar açılır açılmaz kayıt olduk. Salomon Cappadocia Ultra Trail, Türkiye'nin en büyük ve uluslararası ultra maratonu. Aynı zamanda dünyada Ultra Trail World Tour kapsamında koşulan sadece 20 yarıştan biri.



Kapadokya'ya gideceğimizi söylediğimiz zaman daha önceden giden herkes "Çok beğeneceksiniz. Parkur da organizasyon da şahane." demişti. Öncelikle organizasyon çok iyi planlanmış, herşey düşünülmüş ve ayarlanmış. Bu nedenle biz de dahil konuştuğumuz herkes hem organizasyondan hem parkurdan memnun bir şekilde hiçbir sorun yaşamadan evine döndü. 



Uçak biletlerimizi Kayseri Havalimanı'na Cuma akşam gidiş ve Pazar akşam dönüş olarak aldık. Ancak önümüzdeki sene kesinlikle Cuma sabahtan gitmeyi düşünüyoruz. Çünkü çok güzel bir etkinlik ortamı var. Tanıdıklarınızla ve tecrübeli koşucular ile sohbet etme imkanı, makarna partisi, ortama uyum sağlama, çevreyi tanımak önemli. Zaten çoğunluk da bu şekilde gelmiş Kapadokya'ya. Bizim için de tecrübe senesi oldu bu sene.



Kayseri Havalimanı'na iniş yaptığımızda burada bizi bekleyen servisler vardı. Zaten kayıt olurken uçuşunuza göre servis saatlerini giriyorsunuz ve buna göre bir ayarlama yapılıyor. Neredeyse hiç beklemeden kitlerimizi almak ve otele yerleşmek için Ürgüp'e doğru yola çıktık. Yaklaşık 40-45 dakika sonra Ürgüp'te idik. Kitlerimizi almamız için geç saate kadar organizasyon dağıtıma devam etti. Zorunlu malzemeleri gösterip kitlerimizi aldık. Daha sonra servis bizi otelimize götürdü. 



Saat 00:00 civarı Dinler Otel'de idik. Seneye de kısmet olursa burada kalmayı düşünüyoruz. Çünkü otelden çok memnun kaldık. Yarış alanına yaklaşık 1 km uzaklıkta. Uykumuzu yeterince almamız gerekiyordu. O nedenle hemen yarış kıyafetlerimizi ve malzemelerimizi hazırlayıp uyuduk. Yarış sabahı koşuculara özel kahvaltı 05:00'te başlıyordu. Biz 38k koşacak olanların yarışı 10:00'da başlayacaktı. Ancak 119k ve 63k koşacak olanların yarışı sabah 07:00'de start alıyordu ve bizim otelde kalanların çoğu 63k ve 119k koşacak olanlarmış. Biz de saat 07:00 civarı hafif bir kahvaltı yapıp kıyafetlerimizi giyindik ve çantamızı hazırladık. 



Çantamızda neler vardı? Toplamda 6 adet jel aldık. 3 adet Semih ve 3 adet benim için. Her ikimizin de çantasında 1 litrelik su kabı vardı onları doldurduk. Semih ayrıca 250 ml lik su matarasını da doldurdu. Ben unuttuğum için dolduramadım ama olsaydı kramp problemim olduğu için magnezyumlu su yapacaktım. Bunu unutmak ile hata ettim. Ben 10 adet hurma aldım. Semih kendi payını da bana verdi :) 4 adet yara bandı aldım ancak almaktan ziyade ayak parmaklarımı kesinlikle bantlamam gerekirdi. Bunu ciddiye almadım ve hasar gördükten sonra 2.cp de bantlamak zorunda kaldım. Ama o saatten sonra hiçbir işe yaramadı maalesef. İkimiz de birer adet yağmurluk aldık, cep telefonlarımızı aldık ve start alanına doğru yola koyulduk. 



Alana geldiğimizde direkt Pt Akademi standına gidip biraz masaj yaptırdık. Benim calfimde Semih'in ise dizinde bir takım sıkıntılar olduğu için buradaki masaj iyi geldi. İbrahim'e ayrıca teşekkür ederiz yarış bittikten sonra da özellikle benimle çok güzel ilgilendi :) Daha sonra İzmir'den gelen canımız Murat ile buluştuk. Fotoğraf çekildik, ısındık, insanlarla son muhabbetlerimizi ettik, birbirimize başarılar diledik.  Semih daha hızlı koşacağı için ön tarafa doğru geçti. Geçerken de "Seni finishte bekliyor olacağım." dedi. 



Herkesin hedefleri farklı. Benim bu yarış için hedefim sadece bitirebilmek ve keyfini çıkarmaktı. Herhangi bir süre hedefim yoktu. Çünkü daha önce ne bu kadar uzun koşmuştum ne de bunun için yeterli miktarda trail antrenmanı yapmıştım. Salomon Running ve Columbia Montrail koşu grupları ile 4-5 kez trail antremanına gittik. Ancak yaptığımız antrenmanlar genellikle 15-20k civarı idi.



Yarıştan önce birçok insandan taktikler aldım. Herkes mesafe uzun olduğu ve ilk defa bu mesafeyi koşacağım için yokuş çıkarken yürümemi tavsiye etti. Tabi ki antrenmanlı olup koşarak yada jog atarak çıkanlar var. Ancak bu uzun trail koşularının en önemli kurallarından biri. Çünkü yokuşu koşarak çıkmaya çalışmak hem nabzımı yükseltecekti hem de enerjimi erken harcamama neden olacaktı. Yarışın sonlarına doğru fazlaca güce ihtiyacım olacaktı. Yarış başlamadan önce o kadar heyecanlıydım ki nabzım bir miktar yükselmişti bile. 



Saat tam 10:00'da start çizgisinden geçtik. İlk 100 metre Murat ile beraber çıktık. Ancak sakatlığından dolayı yavaş gitmesi gerekiyordu. Ben ondan koptum ve biraz hızlandım. Zaten yarış başladıktan hemen 200-300 mt sonra bir yokuş var. Yarışın başı olmasına rağmen birçok insan gibi burayı hızlı adımlarla yürümeyi tercih ettim. Ancak seneye bu ilk yokuşu yürümeyi düşünmüyorum. Çünkü bir km sonra dar bir patika var ve herkes tek sıra halinde gitmek zorunda kalıyor. Önünüzde fazla insan olunca da haliyle çok fazla zaman kaybediyorsunuz. Semih gibi start verilirken önlerde başlamak daha mantıklı.



Bahsettiğim patikaya çıktığınızda Kapadokya'da asfalttan çıkıp koşmayı beklediğiniz zemin ve doğal güzellikler başlamış oluyor. Ben yarışı kendi adıma 3'e böldüm. Aslında yarış kendi doğasında da üç parça dizayn edilmiş. 11.km İbrahimpaşa 1.cp noktası, 24km'de Göreme 2.cp noktası ve finishe kadar 14km süren asıl yarışın başladığı (zorlandığım ve acı çektiğim o muhteşem) son bölüm. İlk 11k gücüm yerinde, enerjim sağlam, karbonhidrat rezervlerim dopdolu, mükemmel bir şekilde etrafı izleye izleye keyif alarak koştum.



Aslında parkurun ilk bölümü tırmanış ağırlıklıydı ancak etrafınızda öyle bir güzellik var ki bir bakmışsınız 10 km bitmiş bile. 10 km'nin sonlarına doğru karşımıza köyün çocukları ve orada yaşayan insanlar çıkıyor ve alkışlıyorlarİlk check pointe geldiğimde hemen çantamdaki 1 litrelik su kabında azalan suyu tazeledim. Küçük bir muz parçası yedim. Jelimi içtim ve burada oyalanmadan çıktım. İlk bölüm benim için bitmişti. Kendimi resetledim ve sanki yarışa yeni başlıyor gibi başladım. 



Buradan sonra bir müddet daha çıkış vardı. Ondan sonrası 2.cp ye kadar uzun ve sert bir inişti. İniş nabız ve güç olarak sizi zorlamıyor ancak buradaki iniş o kadar sert ve dikti ki ayaklarıma çıkıştan daha çok zarar verdi diyebilirim. Yanlış ayakkabı seçimimden ve parmaklarımı bantlamamış olmamdan dolayı ayaklarım çok fazla darbe aldı. Göreme'ye 1 km kala kramp girdi ancak zaten yokuş olduğu için yürüdüm. Saat 13:30 da ikinci kontrol noktasına gelmiştim. 



Cp ye girer girmez gönüllülerden biri bana yardımcı oldu. İstasyonların içindeki imkanlar ve gönüllüler gerçekten çok iyiydi. 2.cp'de yaklaşık bir 15 dakika vakit geçirdim. Aslında fiziki yorgunluk açısından sıkıntım yoktu. Gücüm de vardı ama tırnaklarım çok feci durumdaydı. Korkarak çoraplarımı çıkardım. İki başparmağım da morarmıştı. Ayaklarım inişte sürekli öne gitti ve darbeden dolayı parmaklarıma zarar verdi. Bantladım ve çoraplarımı tekrar giydim. Biraz esneme yaptım çünkü son bölümde kramplar beni rahat bırakmayacağının sinyallerini vermişti. Bir şeyler yemem gerekiyordu ancak midem o kadar çok bulanıyordu ki ne jel içebildim ne hurma yiyebildim. Sadece soda içtim. 4-5 parça limon üzerine tuz ve çok az patates yedikten sonra biraz daha dinlenip çıktım. 



Burada dinlenirken Semih'e 2.cp de olduğumu, hiç yorulmadığımı ve son 14 km böyle devam edersem yarışı 5:30 saatte bitirebileceğimi yazdım. Ancak Semih bana son bölümün biraz daha sert olduğunu, kendisinin bile yürüdüğünü ve yorulursam çok kasmadan devam etmem gerektiğini vurgulayan aynı zamanda da moral veren bir mesaj yazdı. Sonra ne demek istediğini çok iyi anladım :) 



Son bölüm benim için tam bir faciaydı. 2.cp'den çıktıktan yaklaşık 2 km sonra kramp girdi. Ben koşmaya çalıştıkça kramplar ilerledi. Dizimin arka kısmına kadar ağrı yapmaya başladı ve artık koşamaz hale geldim. Son bölüm sert çıkış, teknik inişler şeklindeydi ve gerçekten zordu. Yokuş çıkarken zaten yürüyordum ancak inmek canımı o kadar acıtıyordu ki finishe kadar yokuş tırmanmaya razıydım. Bir kitapta okumuştum. Yapılan bir araştırmaya göre yarışı yarıda bırakanların %80'i yokuş inmeye dayanamadıkları için yarışı bıraktıklarını söylemişler. Ama ben zaten 2.cp'den çıkarken başıma bunların geleceğini biliyordum. Buna rağmen bırakmayı hiç düşünmedim. 



Koşmaya çalışıp acıdan ve kramplardan dolayı koşamayınca hırsımdan bir süre ağladım. Midem çok bulanıyordu. 2.cp'de yediklerim ile duruyordum. Ne jel içebildim ne de hurma yiyebildim. Sadece su içiyordum. Artık tırnaklarımda hissettiğim batma ve calfimin sertleşmesinden dolayı dizimin arkasındaki ağrı o kadar kötü durumdaydı ki yürümek bile bir insana bu kadar acı verebilirdi gerçekten. Son 4 km kalmıştı. Semih aradı. Onunla konuşurken de ağladım. Haliyle panik olmuş ve beni karşılamak için yola çıkmış. 38 km'yi bitirmiş ve yorgun olmasına rağmen son 2 km kala beni almaya gelmişti. Yarışın sonunu beraber koştuk. 



Son 1 km de desteklemek için bekleyen Bakiye Duran hocayı gördük. Herkesi tek tek karşılıyor ve moral veriyordu. Semih'e "Kapmışsın fıstık gibi kızı valla iyisin." deyip yüzümü güldürdü :) Sonra bir baktım finish tabelası, yanımda Semih, finishte Murat. Aklımda Yasemin ve Dilek'in acı geçecek ama bitirince kendinle gurur duyacaksın lafı. Telefonumda Selma’nın, Dilara’nın, Utku’nun, Murat’ın, Zeynep’in, Cem hocam’ın destek mesajları. Artık bitti dedim derin bir nefes aldım ve finishe gülerek girdim :)



Ve artık Cappadocia Ultra Trail 38k finisherıydım. Murat'a sarıldım ilk. Helal olsun sana dedi beni bir sarstı önce :) Sonra Semih geldi. "İnatçı keçi seninle gurur duyuyorum başkası olsa çoktan bırakırdı." dedi :) 



Sonuç olarak; kendimize bazı dersler çıkardık. Kesinlikle böyle uzun bir koşu için güzelce hazırlanmak gerekli. Parkur zor, mutlaka ki herkes zorlanıyor ancak parkurun koşulabilecek her yerinde koşup mutlu ve keyifli bir şekilde bitirebilmek çok önemli. Trail antrenmanı olarak çok fazla antrenman yapamadık ama çapraz antrenmanların da çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü şuan kas ağrım yoksa, ayaklarımdaki deformasyon dışında sağlıklı isem bunu yüzmeye borçluyum. Yüzmek kesinlikle beni fazlasıyla güçlendirdi. 



Ve son olarak şunu da söylemek istiyorum. Ne kadar yorulacağımı, acı çekeceğimi, ne derece fiziksel, ruhsal ve duygusal zorluklarla karşılaşacağımı bile bile cesaret ettim. Bunlara karşı yarıştım. Çünkü kendi sınırlarımı görmek istedim. Bunu yapmasaydım kendi sınırlarımı aşamazdım. Ne kadar uzun koşabileceğimi, ne kadar dayanıklı olduğumu bilemezdim. Nereye kadar sağlıklı kalabileceğimi de bilemezdim. Şimdi bunu biliyorum ve buna göre nasıl antrenman yapmam gerektiğini de biliyorum. Ben ne istediğini bilen, istedikleri ve hedefi doğrultusunda emek veren, acıya rağmen asla pes etmeyen ve bütün zorluklara meydan okuyan güçlü bir kadınım. Ben Sinem :) 

Seneye daha kalabalık bir kadro ile yine orada olacağız.

Okuduğunuz , vakit ayırdığınız için teşekkür ederim

2 yorum:

  1. Tebrikler Sinem, hem tırnaklarına hem eline sağlık

    YanıtlaSil
  2. 2020 Ekim'de 64K'ya katılmayı düşünüyoruz. Hazırlanmak için 4 ayımız var. Tecrübe yazıları ararken bu yazıya rastladım. Tecrübenizi yazarak ölümsüzleştirdiğiniz ve bizlerle paylaştığınız için teşekkürler! Bizim için çok faydalı bir yazı oldu. Sevgiler!

    YanıtlaSil