Koşu hayatıma başladığım günden beri o kadar çok şey denedim ki. Önce kısa mesafeleri denedim, sonra orta mesafeleri. Sakatlandım, sakatlıktan dönmeyi denedim. Hızlanmak için kuvvetlenmeyi ve ıntervalleri denedim. Soğuk havada koşmayı da denedim, sıcakta koşmayı da. Asfaltta koşmayı da sevdim ama ormanda koşmak da bir o kadar keyif verdi. Bu deneyimlerim beni hep bir adım ileriye götürdü bu sporda.
Bu hafta bambaşka bir tecrübeye doğru yola çıkıyoruz İstanbul'dan. Daha önce Geyik Koşularına defalarca katılmış patika deneyimini yaşamıştım. Genellikle 4km parkurunu koşsam da son defasında 14km parkurunda yarışa katılmış ve hedeflediğim dereceye yakın bir sonuç elde etmiştim. Adidas Runners ve Adım Adım ekibiyle de ormanda yükseklik kazanımı olan patika antrenmanları yapmıştık. Ama bu sefer farklıydı..
Bu yazıda size ilk defa deneyimlediğim ve hayatta beni en çok mutlu eden tecrübelerimden birini aktaracağım: İznik Ultra Maratonu. En başta yarışa katılmaya karar verdiğimizde benim niyetim kendimi zorlamadan 20 km parkurunda yarışmaktı. Kayıt aşamasında gerek şirketten arkadaşım olan Erhan olsun gerekse İznik Ultra'nın organizatörlerinden Murat olsun bu kararın gereksizliğini anlatıp "madem koşacaksın 35 koş" gazıyla beni ikna etmeyi başardılar.
Bu sene dizime doğru tedaviyi uygulamam ve sonuç almamla birlikte hem antrenman hem de yarış programı olarak yoğun bir sezon geçirdim. Ocak ayında Uğur Mumcu koşusuyla başlayan sürecin son halkası ise İznik olacaktı. Açıkçası yol koşuları için ne kadar antrenmanlı olsam da 1100 metre yükselik kazanımı olan ve toplamda 37 km sürecek bir yarış için bunun yeterli olamayacağı çok bariz ortadaydı.
Bu sezon özellikle yarı maraton için yaptığım idmanları bir kenara koyarsak bu yarış için idman sayılabilecek sadece iki koşu yapmıştım. Birisi yukarıda yazdığım 14 km Geyik Koşusu, diğeri ise Berlin'den bir hafta önce Florya ormanında koştuğumuz 18km ve 400 metre kazanımı olan antrenman koşusuydu. Son haftaya girilirken ise haftasonu Bodrum'da idik ve antrenman yapmak için çok fırsatım olmayacak gibi duruyordu. Ancak Cumartesi öğleden sonra kafamda kendimce bir parkur çizdim ve kalanı doğaçlama bir antrenman yapmak için Pazar sabahı otelden çıktım. Yukarıdaki tepeleri hedef alan ve özellikle eğimin yüksek olduğu yerleri gözüme kestirip 400 metre kazanımlı 18km lik bir koşu fırsatı yaratmış oldum kendime. Hafif tempoda yaptığım bu koşu kendime güvenim açısından da çok faydalı oldu.
Normalde benim için önemli olan yarışlardan önce kendime süre hedefi koyarım. Bu yarıştaki hedefim ise öncelikli olarak yarışı bitirebilmekti. Yani çok yüksek tempoya ihtiyacım olmayacaktı. Bu nedenle son antrenmanımı da Caddebostan sahilde 12km 5:30 pace ortalamalı hafif bir koşu ile yaptım. Amacım 10km üzerindeki koşulara vücudu tamamen adapte etmek ve dayanıklılığımı arttırabilmekti. Her ne kadar süre hedefim yok desem de ilk defa koşacağım bu mesafenin cut-off (yarış bitirme) süresi 7:30 saatti ve ben 5:00-5:30 arası bitirebilirsem bunun benim için yeterli olacağını düşünüyordum.
Bu hazırlıkların ardından Cumartesi yani yarış sabahı İstanbul'dan 5 kişilik bir ekiple yola çıktık. İznik merkeze ulaşmamız yaklaşık 2 saat sürdü. 35km parkuru için başlangıç saati 12:00 ve yarışın başlangıç noktası olan Göllüce'ye servis kalkış saati 10:30 idi. Biz sabah 8:15 gibi İznik'te olduk. Yarıştan önce kitleri almak, son hazırlıkları yapmak için de yeterli süremiz kalmıştı böylece. Ultra Maraton seviyesindeki yarışlarda yanınızda zorunlu malzemelerin ve yeterli yiyecek ile içecek olması çok önemli. Ben yanıma 3 adet jel, bir paket çubuk kraker, 1 lt den biraz fazla su aldım. Yol üzerinde de çeşmeler olduğunu internet sitesinde okumuştum.
Burada bir paragraf da hava durumuna açalım. Yarış başladıktan sonra da sıkça değineceğim ama bu sene gitmek isteyip gidemediğim, seneye gitmeyi düşündüğüm bütün trail koşular, geçen sene koşulan İznik Ultra Maratonu mükemmel havalarda koşulmuşken hafta boyunca takip ettiğimiz üzere İznik'te hava sabah saatlerinde 6 derece gün içinde ise maksimum 9 derece ve sağanak yağmurlu gösteriyordu. Bu da parkurun macera dolu ve çamur içinde olacağının göstergesiydi.
Bu şartlarda servisle start noktasına yani Göllüce'ye geldik. Hava soğuk ve rüzgarlıydı ancak yağmur yağmıyordu gittiğimizde. Yaklaşık 160 koşucu köy kahvesine doluştuk ve startı burada beklemeye başladık. En büyük problemimiz de üzerimize yağmurlukları alalım mı, içimize içlikleri giyelim mi gibi hava durumunu ilgilendiren konulardı. Yaklaşık 1 saat sonra başımıza geleceklerden habersiz =)
Saat 12:00 olduğunda artık koşu için hazır ve startın arkasındaydık. İçimde içliğim, üzerimde de sarı yağmurluğum ile başlamaya karar vermiştim. Zaten hava da kapatmış hem rüzgar hem de hafiften yağmur başlamıştı. Süre gibi bir derdim olmadığı için en arkalara geçtim ve arkadan start aldım yarışa. İlk 700-800 metre asfaltta geçtikten sonra sola saptık ve artık trail başlamıştı. Buraya gelmeden önce defalarca kez eğim haritasını incelemiştim. İlk 8-10 km tamamen tırmanıştı ve 1100 metre tırmanışın ilk 800 metresi de 16.km de Derbent kontrol noktasına kadar tırmanılacaktı.
Yarışın başında daha zinde olduğum için ilk km lerde biraz daha yürü-koş yaparak tırmandım. Daha sonra ise genelde yokuşları yürüyerek tırmanmayı tercih ettim. 6.km de Kirazlıyayla köyü vardı. Oraya kadar yokuşlar baya dik çıktı. Tabi çıktıkça İznik gölü muhteşem manzaralarıyla arkamızda kalmaya başlamıştı. Köye yaklaştıkça rakım 500 metrenin üzerine çıktı. 2.km de sıcak bastı diye yağmurluğu çıkarmıştım. Yükseklik arttıkça sis bulutunun içine girdik, köye geldiğimizde ise artık kar yağmaya başlamıştı. 7-8.km gibi bir çeşme olması lazımdı. O yüzden bol bol su da tüketmeye çalıştım.
Kirazlıyayla'dan geçerken köyden bir abi ile selamlaştık. Bende ona selam verdikten sonra "buralarda çeşme varmış dayı, aşağıda mı?" diye sordum. Köydeki çeşmenin sıkıntılı olduğunu söyledikten sonra evine davet edip "buyur gel içeride doldurabilirsin" dedi. Türkiye'de özellikle büyük şehirlerde spor yapan insanlar olarak böyle nezaket dolu davranışlara pek alışık değiliz. Zaman kaybetmemek için çok teşekkür ederek yola devam ettim ama çok da mutlu etti bu davranış beni.
Köyü geçtikten sonra kar devam etti ama biraz eğimi aşağı olan bir patika bulunca bende biraz hızlanıp zaman kazandım burada. Sürekli tırmandığımız için zaman kaybı epey fazla olmuştu ve daha da tırmanacaktık. 8.km ye geldiğimde patika bitmiş tekrar tırmanış başlayacaktı ki çeşmeyi buldum =) Hemen göğsümdeki matarayı doldurdum. Startta yanımıza aldığımız su bakkaldan aldığımız su sonuçta. O rakımda buz gibi ve o kadar lezzetli suyu her zaman içme şansımız olmuyor.
Çeşmeden sonra da tırmanmaya devam ettim. Hafiften acıkmaya başladığımı hissedince 9.km de ilk jeli aldım. 16.km de ikmal olacağını düşündüğümde de mantıklı olmuştu zaten. Uzunca bir süre önümde koşan 2 kişiyi takip ettim. Sonra 1 kişi daha katıldı bize ve aralıklı da olsa 4 kişi koşmaya devam ettik. Sanırım 10.km falandı grup halinde işaretleri kaybettiğimizi farkettik. Hal böyle olunca işareti son gördüğümüz yere kadar geri döndük. Yaklaşık 400 metre kadar sapmıştık ve bu da bizim için ekstra 800 metre daha koşmak demekti. Tekrar parkura ve ormanın içine daldık. Bu sefer de bizi çamur savaşları bekliyordu.
Parkurun tamamında yağıştan ve yerlerin yumuşak toprak olmasından dolayı çok zorlandık. Ayakkabılarımızın altında sürekli olarak bolca birikmiş çamur ve ağırlıkla koşmak zorunda kaldık ama en çamurlu bölge burasıydı. Burada da yavaşlayınca Utku ve Erhan yetişti bana. Böylece bir araya gelince beraber devam etmeye başladık. Tırmanış bitmiyordu tabi ki. Ayaklarımız ikişer kilo çekiyordur muhtemelen. Kontrol noktasına kadar beraber devam ettik.
İlk kontrol noktası ve ikram noktası Derbent'teydi. Ben artık yorulmaya ve ciddi anlamda acıkmaya başlamıştım. Parkurdan ziyade çamurun beni en çok zorladığı anlar da bu dakikalar oldu. 800 metre de fazladan koştuğumuzu düşünürsek normaldi de benim için. Bir de bu zorlanma dizimde de uyarı vermeye başlayınca artık dinlenme zamanım da gelmişti. Tam bu sırada Derbent'e girdik ve "Pilav&Ayran 200mt" tabelasını görünce bir anda acaip mutlu oldum. Durmadan devam ettik köy kahvesine kurulan kontrol noktasına girdik. İçeri girdiğimde çorba kazanını sağda görünce içine atlayasım da geldi ama tuttum kendimi =) Benim için tam olması gereken noktadaydı. Yaklaşık 10dk kadar kaldım içerde. Pilav, ayran, çorba, tuz, portakal ve çikolata takviyesi aldıktan sonra devam etmek için tekrar yola çıktım.
Ben içerde fazla kalınca Utku ve Erhan önden çıkmıştı. Bende arkalarından çıktım ve yarışın daha uzun ama görece daha kolay olan kısmı başlamıştı. Köyden çıktıktan sonra Erhan'ı yakaladım ama Utku biraz daha önden devam etmişti. Bir de zamanı ayarlayamadık. 20km yarışı da Derbent'ten başlıyordu ve ben kahveden çıkmadan birkaç dk önce başladığı için kalabalığın da arkasında kaldım. Hal böyle olunca Erhan'la biraz fazla mesai yaparak en azından arkadaki kalabalığı egale etmeye çalıştık. Dinlenince dizim de kendine gelmişti zaten.
Tırmanış biraz daha devam etti ama tepenin arkasından artık İznik'e iniş gözüküyordu. Ben 23-24.km gibi ikinci jeli de aldım. Çıkmadan suyumu da son kez tazelemiş öyle çıkmıştım. Artık iyice yorgunluk da baş göstermeye başladı. Bugüne kadar en uzun koşumun 22km civarı olduğunu düşünürsek bu kadar zor parkurda bu mesafe artık zorlamaya başlamıştı ve daha 13-14 km vardı. Tabi ki pes etmek diye bir şey yoktu ve bu yarış her halükarda bitecekti. Daha zorlu olan ilk bölüm 2:30 saat civarında bitmişti. 10 dk mola ve kalan kısım da 2 saatte biterse 5 saatin altında bitirme şansım da vardı.
30.km ye kadar inmeye devam ettik. Manzaralar muhteşemdi, İznik tüm güzelliğiyle ayaklarımızın altındaydı. Burdan sonra da düz bir patika vardı. Artık bitmiş durumdaydık. 1-2 km daha yürüme temposunda geçti. Bende artık 5 saatte bitirme planına geri dönmüştüm ama bu hızda gidersek o bile zor gözüküyordu. Bacaklarımda çok derman da kalmamıştı. Bir de yorgunluktan olsa gerek Erhan'la birbirimizi yavaşlatmaya ve karşılıklı olarak olumsuz etkilemeye başladık. 31.km idi ben 3.jeli de almaya karar verdim. Ve ne olduysa o andan sonra oldu. Kendimde biraz güç bulup önden koşmaya başladım. Bir süre sonra da jelin etkisini gördüm sanırım. 33,km gibi Çamdibi köyünde ikinci kontrol noktası vardı.
Köye baya güçlü girdim. Köy halkı da genç yaşlı çocuk demeden sokaktaydı ve inanılmaz bir destek veriyordu. Tam o esnada Selma'nın elinde bir çanla bana doğru koşmaya başladığını gördüm. Sonra benimle beraber koşmaya başladı ve CP'ye beraber girdik. O destek cidden çok önemliydi o an. Kontrol noktasında da bu sene onlar için koştuğumuz sevgili Tohum Otizm Vakfı gönüllüleri vardı. Onlar da meyve ve enerji içeceği desteği verdiler. Bu sefer fazla vakit kaybetmeden aldığım gazla artık son 4km ye girmiştim.
Köyden çıktıktan sonra zeytinlikler arasında düz bir patikaya girdik ve İznik'e girene kadar da burada devam ettik. Ara ara yavaşlayıp arada hızlanarak son düzlüğe kadar geldim. İznik girişinde İznik'in tarihi kapılarından biri olan Lefke Kapı'dan geçtim ve artık finish düzlüğündeydim. Kendimi çok iyi hissediyordum ve hızlanmaya başladım.
Yaklaşık 350-400 metre kala Cem abi karşıladı beni beraber koşmaya başladık. Son 250-300 metrede ise Sinem'i görünce artık iyice gaza gelmiştim. Hem video çekiyor hem de yanımda koşuyordu. O gazla biraz daha yüklenince 38.km de ve ne kadar yorgun olduğumu unuttum tabi. Kramp girmeye başladı =) Sonra hep beraber yavaşladık tabi ama son 50 metreye kadar kendimi tutup yine de güçlü bir finish yaptım. Bütün yolun yorgunluğunu son metrelerde avazım çıktığı kadar bağırarak atmaya çalıştım. O çizgiyi geçip hedefine ulaşmak muhteşem bir duygu.
Kimileri için daha normal olabilir ama benim için bu mesafeyi hele bu şartlarda bitirebilmek çok önemliydi. İlk defa tecrübe ettiğiniz bir maceranın içinde bu kadar çok hikaye barındırması tarifi zor bir deneyim. 38km boyunca bir kere bile "neden buradayım" diye düşünmedim. Aklımda hep bitirmek vardı. Bol bol fotoğraf çektim, içinde bulunduğum ortamın keyfini çıkarmaya çalıştım ve tabi ki sonuna kadar çıkardım. En önemlisi kendime 5 saat hedefi koyup 5.01:26 da yarışı bitirebilmek çok değerliydi.
Bitişin ardından yemeğimi yiyip, fotoğraflarımı çektirdikten sonra otele doğru yola çıktık. Daha doğrusu DSİ'nin İznik'te bulunan misafirhanesi. Merkeze yaklaşık 3 km uzaklıkta. Göl kenarında baya da güzel bir yerdi. İlk niyetimiz çadırda kalmaktı aslında ama sonradan fikir değiştirip otelde kalmanın daha doğru olacağını düşündük. Yerinde bir karar olmuş hava şartlarını düşününce. Ama başka bir zaman kamp yapmak için de kesinlikle gelinebilecek bir yer İznik.
Birkaç saat uyuyup kendimize geldikten sonra hem yorgunluğu atmak, hem de Sinem'e sürpriz bir doğum günü yapmak için akşam dışarıya çıktık. Yağmura rağmen keyifli bir gece geçirip gece odaya döndüğümde artık pilim tamamen bitmişti. Ertesi gün sabah kahvaltısı ve 5km Tarihi Kent Koşusu izleyip Garanti Yatırım ekibi olarak fotoğraf çekiminin ardından dönüş için yola çıktık. Tabi dönüşte Köfteci Yusuf'a uğramayı ihmal etmedik =)
Benim için özetle harikulade bir deneyim oldu. Sınırlarımı denemek zaten hayatımın bir parçası ama dayanıklılık ve doğa ile mücadele anlamında da bunu başarabilmek özel bir duygu. Doğada olmak, doğayı katediyor olmak, doğanın şartlarında savaşmak kavramları da keşke daha önce yapsaydım listesine dahil oldu. Geçmişle daha fazla vakit kaybetmeden önümüze bakmak ve yeni maceralara atılmak için çok geç değil tabi ki. Umarım bu blogda daha okuyacağınız çok maceralar anlatabilirim.
Bir sonraki macerada görüşmek üzere..
Tebrikler Semih, sınırlarını çok daha ileriye taşıyacağına eminim. Kalemine de sağlık
YanıtlaSilSağol abi, deniyoruz kendimizi ve her zaman daha iyisi var 👍😊 Teşekkürler 🙏
SilTeşekkürler yazı için. Çok merak ediyordum parkuru
YanıtlaSilNe demek eğer faydalı olduysa amacıma ulaşmış demektir :)
SilMerhaba Semih, Koşu Maceranı okuyunca sanki bende senlen beraber koşmuş gibi oldum. Benim koştuğum zamanlar Orman içinden Patika yoldan ve Anacaddeye parelel tarla yolunda koşuyordum hepsi topu topuna 5 ile 10 KM arası ama üzerimde Taekwondo'nun dövüş yelekleri, Elbileklerimde ve Ayakbileklerimde metal ağırlıklar 1.5 Kg. Bu benim Kondisyon çalışmalarımdı. Tabi seninkinlen kıyaslayamam Senin mesafelerin daha uzun ve daha uzun KM erişmek arzusundasın Hedefine ne kadar rahatlıklan ulaşırsan sana o kadar Huzur ve kendine güven verirsin.
YanıtlaSilMaceranda (Koşular) arzu ettiğin başarılara ulaşıcağına Cani gönülden inanıyorum. Eve Selamlar.😎👍🏅🏆
Yücel abi güzel yorum için çok teşekkürler. Evet spor insanın kendine güveniyle birebir alakalı her branşında. Bende başarılı olmak için çok çalışıyorum. Umuyorum Ekim’de görüşücez. Benden de herkese selamlar 😊🏃♂️
Sil