Barcelona Yarı Maratonu'na kayıt olduktan sonra eş anlı olarak blog kararını da vermiştim. İlk yazılarımın hep Barcelona'ya denk gelmesi güzel tesadüf. Bana göre dünyanın en güzel şehri Barcelona'da koşmak hem de ilk yarı maraton deneyimini yaşayacak olmak fikri bile yeterince heyecan verici iken bunun gerçek olması tarif edilemeyecek bir duygu gerçekten. Belki herşey yolunda gitmedi belki planladığım gibi olmadı ama çok da güzel oldu.
Geçen sene koşu hayatımın ilk sezonunu kendime göre iyi derecelerle bitirmiş ve çok keyif almıştım. Artık kendi çapımda iyi bir sporcu ve orta mesafe koşucusu olabilirdim. Koşmak dışarıdan bakıldığında çok kişiye ne kadar anlamsız gelse de bu spora başladığınızda katettiğiniz her kilometre geçtiğiniz her finish sizi farklı duygulara sürüklüyor. 2017 Runatolia ile başlayan bu serüven Bozcaada 2017 ile devam etti ve artık macera başlamıştı. İstanbul Yarı Maratonu'nda koştuğum 10 km koşusunu 52:20 ile bitirdiğim yarış yaza kadar yaptığım en iyi derecem olmuştu. Adım Adım Florya Çaylaklar ekibi olarak her hafta daha iyi derece ve performanslarla güzel bitirmiştik sezonu.
Bozcaada sonrası biraz tempo düşürmek, ramazan arası, yaz tatilleri ve rehaveti derken 20 Temmuz sonrası yavaş yavaş tekrar başlamıştım düzenli antrenmanlara. Geçen senenin aksine çok daha hızlı şekilde geçen seneki tempoma ulaştım ve 50 dakikanın altına çektim 10 km derecelerimi. Gelibolu Maratonu'nda 47:07 ile kendi en iyi derecemi tekrar geliştirmiştim. 1:20:00 hedef koyduğum İstanbul Maratonu 15 km koşusunu ise 1:14:57 ile bitirerek kendime güvenimi de üst seviyelere taşımıştım. Haftada en az 2 gün antrenman 1 gün interval yaparak geldiğim bu nokta bu sezonun en tepe noktalarıydı benim için. Artık hedefim Barcelona ve yarı maratonda 1:50:00 altı bir derece almaktı. Tüm konsantrasyonumu ve programımı buna göre yapmaya başlamıştım artık.
36 yıllık hayatımın en büyük kabusu tabi ki henüz karşıma çıkmamıştı: Sakatlık. 21 ve 23 yaşlarındayken sırasıyla sol ve sağ dizlerimden geçirdiğim iki çapraz bağ sakatlığım 36 yaşımdayken bile hala peşimi bırakmıyor malesef. Yarışa yaklaşık 1,5 ay kala başlayan ve uzun mesafelerde kendini daha çok hissettiren ağrılarım kısa zaman diliminde hazırlanmamı ve uzun mesafe koşusu için motivasyonumu da doğal olarak bayağı aşağılara çekti. 1:50:00 hedefi artık çok gündemimde değildi çünkü tek hedefim artık oraya gitmek ve sağlıklı bir şekilde 21 km'yi bitirebilmekti.
Barcelona günleri ve Yarı Maraton öncesi:
10 Şubat sabahı İstanbul'dan Barcelona'ya yola çıktık. Adım Adım Florya Çaylaklar'dan sevgili arkadaşım Pınar da bana eşlik etti. En sona bırakmadan yarış boyunca bana verdiği destek ve seyahat arkadaşlığı için kendisine de en baştan teşekkürlerimi iletiyorum tabi ki :) Barcelona havaalanı olan El Prat'a indikten sonra otellerimize yerleştik ve ilk iş olarak maraton fuarına giderek koşu için kitimi aldım. Şehri bilenler için maraton fuarı Placa Espana'da bulunan ve eskiden boğa güreşi arenası olan ancak şimdi AVM olarak kullanılan Arenas de Barcelona'da yapıldı. Fuara gidene kadar yarışı bitireyim de nasıl biterse bitsin diyen ben göğüs numaramı ve tshirtümü aldığım andan itibaren dizimi unutup "yakarız bu gezegeni" moduna girmiştim bile :)
Dünyanın en güzel şehrine gelmiştik ve kendi adıma toplam 2,5 günüm vardı. Ne kadar yorgunluk olsa da biraz şehri gezmek ve bu şehri hissetmek de lazımdı. Pınar da Barcelona'ya ilk defa geldiği için önce Placa Catalunya'ya gidip Hard Rock'ta bişeyler yedik. Daha sonra La Rambla'dan aşağı inerek önce La Boqueira'ya uğradık. Bu güzel pazardan meyve kokteylleri, meyve ve gerekli vitamin desteğini alarak ayrıldık. Pazar kapalı olduğu için Cumartesi uğramamak olmazdı zaten. Sıra artık Gothic ve El Born'e dalıp Barcelona sokaklarında kaybolmaya gelmişti. İlk gelişimde gittiğim ama kapalı olduğu için giremediğimiz aynı zamanda Picasso müzesiyle de aynı sokakta olan El Xampanyet bu sefer açıktı. Şehrin en iyi tapasçılarından olan bu mekanı giden arkadaşlara mutlaka tavsiye ediyorum. Burdan çıktıktan sonra da Pınar'ın tavsiyesiyle Sincopa adlı bara gittik. Yarış öncesi akşamlar çok huyum olmasa da burada birlikte birer bira içtik. Estrella buranın en çok satılan birası ve tadını da çok özlediğim için içmek için ertesi akşamı bekleyemedim. Sincopa çok farklı ve salaş bir mekan. Biz burayı da çok sevdik ancak sokak aralarında farklı konseptlere sahip o kadar çok yer gördük ki birçoğunda da aklımız kalmadı değil.
Haftasonu süprizi olarak uzun zamandır görüşemediğim bir arkadaşım da o haftasonu Barcelona'ya gelmiş ve akşam son olarak da onlarla birlikte Dry Martini adlı bir mekana gittik. Biraz Ufuk'larla oturduktan sonra artık otele dönmenin ve sabah koşu için dinlenmenin zamanı gelmişti. Dry Martini Barcelona merkezin biraz daha dışında üniversitenin arkasında kalıyor. Çok güzel martiniler yapan elit bir mekan. Tavsiye listesine ekledim :) Saat 23:00 te uyuyup sabah 6:30 da kahvaltı yapmak üzere oteldeyim artık.
Mitja Marato de Barcelona:
Bir yarış ritüeli olarak her zaman koşu kıyafetlerimi tshirtümden çorabıma kadar geceden hazırlar kendimi yarışa motive etmeye başlarım. Gece de yine her önemli koşu gibi Adım Adım tshirtümü hazırladım giymek için. Sabah da erkenden uyandım ve yine geceden hazırladığım kahvaltımı yapıp koşu kıyafetlerimi giydim. Pınarla buluştuk ve sabah 8:00 de yarış alanına geldik. Daha kalabalık toplanmamıştı. Isınmak için start alanının hemen yanında bulunan Cituedella parka geçtik. Cituedella park benim Barcelona'da daha önceki ziyaretimde en sevdiğim yerlerin başındaydı. Hava güzelse eğer şehrin en güzel yeri bence. Özellikle baharda ve yaz aylarında gidiyorsanız mutlaka uğrayın.
Kalabalık arttıkça heyecanım da arttı daha fazla. Kendi ısınmamı yaptıktan sonra takım olarak ısınan bir ekibe katıldım ve onların hocası eşliğinde ısınma hareketlerine devam ettim. Hoca taktik konuşmasına başladıktan sonra da biraz dinledim ama İspanyolca konuştuğu için daha fazla orda kalmadım ve son kontrollerden sonra artık start alanına doğru harekete geçtim.
Biraz organizasyondan bahsedelim ve starta geçelim. Yaklaşık 15.000 kişinin katıldığı bir organizasyon Barcelona Yarı Maratonu. Daha kayıt olurken size tahmini bitirme sürenizi soruyorlar ve verdiğiniz süreye göre starttaki başlangıç alanınız belli oluyor. Herkes kendi verdiği süreye göre belirlenen renge uygun olarak start alanına girebiliyor. Mesela 1:45:00 süre verdiyseniz 1:30:00 süre veren ve daha önce başlayan grupla start almanız mümkün değil. Yine bizde yaygın olduğu şekilde yarışa kayıt olmadan ben start alanına kaynarım ve kayıt olmadan da koşarım diye bi şey de söz konusu değil. Denetimler ve sınıflandırma çok düzgün işliyor. Her renge mensup zaman grubu için ayrı ayrı start veriliyor ve o renkte konfetiler atılıyor havaya. Ben zaman olarak 1:40:00-1:55:00 aralığını vermiştim ve gögüs numaram yeşil renkte idi. Yeşil renkten verilen startla birlikte de yarışa başladım. Start alanı o kadar motive ediciydi ki başlamadan önce tamamen hedefe kilitlenmiştim artık. Bu açıdan organizasyonu tekrar tebrik ediyorum.
Her ne kadar yarış başlamadan önce gaza gelmiş olsam da dizimdeki sıkıntının farkında olduğum için kendime bir koşu stratejisi belirlemiştim. En büyük sıkıntım daha önce hiç koşmadığım bir mesafedeki yarışa hazırlanamamış olmak ve özellikle 15-16. km den sonra neler yapabileceğimdi. Sakatlık olmasa kendime güzel bir program hazırlamıştım ama kısmet olmadı malesef. 7-8.km den sonra ortaya çıkan ağrılar beni ne kadar zorlayacak merak ediyordum. Bu duygular ve karmaşayla da başladım yarışa.
İlk 2 km startın bana verdiği heyecanla başladı ve 4.30 pace ortalamayla geçti ama geride kalan 19 km yi düşünürsek koşu böyle bitmeyecekti. Sakatlığımı da göz önünde bulundurarak kalan km lerde tempoyu düşürmek adına 5.00-5.30 pace arasına düştüm ve 9.km ye kadar da bu tempoyu bozmadan devam ettim. 7 ve 8.km ler arası start noktası yakınından geçtiği için Pınar'la konuşmuştuk ve beni orada bekleyerek fotoğrafımı çekecekti. Tam konuştuğumuz yerde beni bekliyordu sağolsun. Birde fotoğrafçı İsa abiyi bulmuş oralarda benim fotoğraflarımı çektirmek için organize etmiş :) Onların desteğiyle orayı da geçtim o desteğin hızıyla 9.km ye kadar giderek artık ağrıyı ilk hissettiğim noktalarda malesef biraz durmak ve yürümek zorunda kaldım. Bu km yi 6,38 pace ile geçmiştim.
Daha sonra 13.km ye kadar yine tempomu koruyarak devam ettim ancak burada dizim çok zorladığı için burda baya tempo düşürerek 7,50 pacelere kadar düştüm malesef. Sonra tekrar başladım ve 17.km ye dek 6,00 pace ortalamayla koştum ve bu kmyi yine 7.50 pace ortalamayla geçtim. Burdan sonrası çok zor geçti ancak bunu anlatmadan önce yine yarış ve izleyenlerle ilgili birşey paylaşmak istiyorum. Yarıç öncesi 15,000 kişiyi orda görünce ilk yurtdışı deneyimim olduğu için bir çok kişinin bir süre sonra bırakabileceğini, yürüyebileceğini düşündüm bizim yarışlardan yola çıkarak. Büyük yanılmışım gerçekten. 15,000 kişinin neredeyse tamamı hiç fire vermeden ve durmadan tamamladı yarışı. Ve çektiğim her sıkıntıda her durduğumda en az 3 kişi omuz atarak "hadi" dedi bana. Kenarda izleyen onlarca kişi göğüs numaramda ismimi okuyarak destek oldular. Bu gerçekten büyük motivasyon. Her km de izleyen destek olan onlarca kişi vardı. Hiçbir metrede yalnız olduğumu hissetmedim. Ve bu duygularımla da son 4 km ye girdim.
Eğer dizimde problem yaşamasam muhtemelen 5:15 pace ortalamayla 21 km biter ve güzel bir dereceyle yarışı bitirebilirdim. Ancak koşu içerisinde yaşadığım sıkıntılar ve çok defa durup kalkmam sebebiyle özellikle 17.km den sonra çok defa kramp sıkıntısı yaşadım. Kaslarım soğuduğu için her tempo yaptığımda kalflerime ve üst baldırlarıma kramplar girdi. 19.km den sonra son 2 km nasıl geçti inanın ben bile bilmiyorum. Çok destek gördüm çok omuz aldım ve son metrelere kadar geldim. Son 50 metrede bile iki bacağıma aynı anda giren kramp o anda canlı yayın yapan sevgili "karşim" Pınarı heyecanlandırsa ve duygulandırsa da kendimi 10 metre içinde toplayıp güzel bir finishle ve 2:05:00 dereceyle yarışı sonlandırdım. Ayakta duracak halim yoktu ancak o kadar mutluydum ki o andaki seratoninle sanırım içecek, madalya ve meyve ikramlarını toplayıp hatta o ara kendimi fotoğraf bile çektirip Pınarın yanına gittim. Sonra da parkta önce esneme sonra da yatış pozisyonuna geçerek kendime gelmeyi bekledim :)
Durup geriye baktığımda bu güzel şehirde, bu tarihi caddelerde böyle bir hikaye yaşayacağımı 2013 yılında buraya ilk geldiğimde hayal bile edemezdim. Yakın arkadaşlarım bu şehrin tarihiyle, takımıyla, sokaklarıyla benim için ne kadar önemli olduğunu bilirler. O yüzden hala gerçek değilmiş gibi gelse de madalyama baktıkça kendime geliyorum arada. Bu sene belki istediğim gibi olmadı sonuç ama daha iyi sonuçlar için mutlaka buraya tekrar geleceğim. Hatta belki bir sonraki maceram neden Barcelona Maratonu olmasın? :)
Yine Yeni Yeniden Camp Nou:
Yarıştan sonra kendime geldikten sonra güzel bir kahvaltı ve ardından otele geçerek 2 saatlik bir uykunun ardından artık Camp Nou saati gelmişti. Buraya gelmeden 10 gün önce pazar saat 16:30 da olan Barcelona - Getafe maçı için biletlerimizi almıştık. Metroya bindik ve stada yakın durakta indikten sonra kendimizi kalabalığa bırakıp stada doğru yol almaya başladık. Barça atkımı aldıktan sonra stadın hemen karşısında bir Puba giderek İspanyol taraftarlarla birlikte hem biramızı rahat rahat içtik hem de tezahüratlara eşlik ettik. Sonra da stada geçerek korner bayrağının 3 sıra üzerindeki yerimize geçtik.
Barcelona takımı çocukluğumdan beri hayranlıkla izlediğim ve bu statta bir gün mutlaka izlemek için hayalini kurduğum bir takımdı. Daha önceki gelişimde maça denk gelemediğimiz için müzeyi ve stadı gezmiştik ama bu sefer en güzel yerden maç da izleyebilecektik. Burada da benim dillere destan şansım devreye girdi ve son iki Barca - Getafe maçı 6-0 bitmiş iken bu sene Barca'nın bu statta gol atamadığı tek maç olarak 0-0 sona erdi :) Yine de bu statta 75,000 kişi ile birlikte bu heyecanı yaşamak da muazzamdı gerçekten. Artık kapıyı açtım nasıl olsa tekrar gelip tekrar izleyeceğiz Barcelonamızı.
Otellerimize dönüp tekrar dinlendikten sonra artık paella/sangria vakti gelmişti ve biz şehrin en güzel restaurantlarından biri olan 7 Portes'i tercih ettik. Deniz ürünlü paellamızı ve sangriamızı söyleyip güzel bir akşam geçirdik. Burdan çıktıktan sonra da yine Born'de bulunan Sagardi isimli tapasçıya geçtik. Buraya ben geçen sefer de gelmiştim ama Pınar'ın da gelmesini istedim. Tapas yemedik ancak tarifi bizde gizli olan Sagardi'nin kendine özel içkisi olan Clara'dan içme şerefine nail olduk. İsteyen varsa yaparız ancak tarifi kimseye veremeyiz :)
Dönüş yolunda sokaktaki bi abiden 4 tane Estrella alıp Pınar'la La Rambla üzerinde güzel bir muhabbetten sonra artık dönüş vakti gelmişti benim için. Sabah kahvaltısı ve kısa bir turdan sonra bu seyahatim de sona ermiş ve Barcelona'ya veda vakti gelmişti. Tekrar geleceğim ve bu sefer daha da güzel anılarla ayrılacağım bu şehirden.
Sırada Runatolia 2018 var. Görüşmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder